17 Mart 2014 Pazartesi

AŞKTA YARIN OLMADIĞI GİBİ KAHVE İÇMEKTE DE YARIN YOKTUR SEVGİLİ...

Aşkta Yarın Yoktur Sevgili
Aşk Bu Dünyanın Ölçüleriyle Açıklanamaz Sevgili
O İlkel Bir Acıdır, Yaban Bir Ağrıdır.
Gelir ve İçimizdeki O Çok Eski Bir Şeye Dokunur.
Sonra Bir Perde Açılır ve Yolculuk Başlar
Bu Yolculukta Artık Para, Tarifeler
Beklentiler, Randevular, Taksitler, İş,
Anneler ve Korkular Yoktur
Aşkın Kendi Gerçekliği Vardır Sevgili.
İnsan Başka Bir Işığa Teslim Olur,
Daha Derinden Anlamaya Başlar, Bilgeleşir
Hiç Bilmediği Sezgileriyle Buluşur
Yükü Çok Ağırdır, Kendiyle Buluşmuştur
Hem Dışındadır Dünyanın, Hem de Tam Ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin Yakılan
Yoksun Adamın Hissettikleri de Onunladır,
Yitirdikleri de...
New York'ta, Bir Sokakta,
Kartondan Kulübesinde Yaşayan Kadının
Çıplak Yalnızlığı da
Her Şey Onunladır, Ona Emanettir Sanki,
Ama O, Çıldırtıcı Bir Yalnızlık İçindedir Yine de...
Aşkın Kültürlü Olmakla, Bilgili Olmakla da İlgisi Yoktur Sevgili,
Kanımıza Karışan İlkel Acı, O Yaban Ağrıyla
Hiçbir Kitabın Yazamadığı Hakikatlere Daha Yakınızdır,
İnan...
Kim Demiştir Hatırlamıyorum,
Aşk Varlığın Değil, Yokluğun Acısıdır Diye.
Belki de Bu Yüzden İlk Gençliğimde,
O Yoğun Aşık Olduğum Yıllarda,
Gözüme Uyku Girmez, Dudağımda Bir Islıkla
Bütün Gece Şehri, O Karanlık, O Hüzünlü Sokakları Dolaşır,
İnsanları Uykularından Uyandırmak İsterdim.
Uyanıp, İçimde Derin Bir Sızıyla Uyanan
O Derin Sancının Acısına Ortak Olsunlar Diye...
Aşk Çok Eski Bir Şeydir Sevgili
Onun İçinden O Çileli Çocukluğumuz Geçer
Sevdiğimiz İnsanların Çocuklukları da...
Oradan Üvey Anneler, Eksik Babalar, Parasız Yatılılar Geçer
Ve Sonra Aşk Bütün Bunları Alır, Daha da Eskilere Gider,
Hep O İlkel Acıya, O Yaban Ağrıya...
İnsan Bazen Nedensiz Yere Umutsuzluğa Kapılır
Kimselere Veremez Sevgisini,
Kimselere Derdini Anlatamaz, Evlere Kapanır...
Bazen Denizler Kıyılar Çeker İnsanı.
İnsan Bu Kapılmayı Anlayamaz,
Oysa
Çok Eski Bir Yerde Yaşanmasından Korkulup
Vazgeçilmez Aşkların Sızısıdır Bu.
Bu Sızı, Bu Yenilgi Mevsimlerle Yıllarla Devrilir Başka İnsanlara...
Bir İnsanın Yaptığı Bir Hatanın
Tüm İnsanlara Yayılması Gibi...
İşte Şimdi Biz de Sevgili,
Ya Olmadık Zamanlarda Umutsuzluğa Kapılıp,
Soluğu Evlerde Alacağız,
Ya da Denizler, Kıyılar Çekecek Bizi.
Nasıl Biz Başkalarının Korkularını Taşıyorsak,
Başkaları da Bizim Korkularımızı Taşıyacak,
Yenilgimizi, Umutsuzluğumuzu...
Birazdan Sabah Olacak...
Para, Tarifeler, Beklentiler, Randevular, Taksitler,
İş, Anneler ve Korkular Başlayacak...
Bunlar Varsa Bizim İçin Geçerliyse
Aşk Yoktur ve Hiç Olmamıştır Sevgili.
Birbirimizi Kandırmayalım...
Hadi Güne Hazırlan,
Yaşadıklarımızı Unutmaya Çalış
Aşk Bize Güvenip Verdiği Büyüsünü,
Sırlarını, Cesaretini, Bilgeliğini ve O İlkel,
O Yaban Ağrısını Geri Alacak
Bunlar Olurken İçimiz Bir an Üşüyecek,
Sonra Geçecek...
Hadi, Oyalanma Birazdan Yarın Olacak...
AŞKTA YARIN YOKTUR SEVGİLİ
 
Cezmi Ersöz
 

BU AKŞAM CEZVENDE KAYNAT AŞKINI AİLESİNİN KONUĞU GENÇ AŞIKLAR...
     Bu akşamki konuklarımız Sivas' tan mı desek Mardin' den mi desek yoksa İstanbul' dan mı desek bilemediğimiz çiftimiz Eyüp ve Gizem çiftimiz. Çiftimiz Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Fakültesi' nde tanışmışlar. Eyüp Bey, Gizem Hanım'ın peşinden sosyal medyada oldukça fazla koşmuş. Sayfalarca tanıyor olabileceği kişilere bakmış. Duyduğumuza göre Gizem Hanım biraz fazla nazlı. 
    Eyüp Bey, Gizem Hanımı Murat Yörük' ten 'Zaafımsın' şarkısıyla tavlamış. Çiftimizin en büyük hobisi, ikinci öğretim olan Gizem Hanım' ın ikinci sınıf birinci öğretimlerle derse girmesi, Eyüp Bey' in de birinci sınıf ikinci öğretimlerle derse girmek için verdikleri mücadeleleri imiş. 
    Gizem Hanım' ın şikayetlerine göre Eyüp Bey Fenerbahçe maçının olduğu günlerde bütün dünya iletişimini kesiyormuş. Gizem Hanım' a göre Eyüp Bey ile oturup bir türk kahvesi içmek paha biçilemez bir tat. 
   Genç çiftimize Mehmet Efendi Türk Kahvesi eşliğinde gelecekleri hakkında iyi planlamalar diler mutluluklarının devamını dileriz. 


16 Mart 2014 Pazar

Merhaba Dostlar Bugünde

İşte yeni bir aşk hikayemiz..
Çiftlerimizin şuan ki hayatlarını sürdükleri yer Sivas.Gençken başlamış aşkları.Adları Muammer - Aynur YEDİBELA.Gençken Aynur hanım daha bir başka güzelmiş.Hayatla daha çok bağlantılıymış.Şimdide öyle her ne kadar çocuk,ev yaşamı olsada..Muammer Bey gençken Aynur Hanıma sevdalanmış.Aynur Hanımda öyle.Aynur Hanım gençken çok hamaratlı,yetenekli bir kızmış.Hakikaten de yüreği temiz bir insandır.Herkesçe sevilen biridir.Duyulanlara göre.Üniversite okumayı çok istemesine rağmen okuyamamış Aynur Hanım.Birazda Muammer Beye olan sevgisinden belkide.Yaklaşık 13 sene kadar bir zaman dilimi öncesinde evlenmişler.Şuansa 2 çocuk sahibiler.Çocuklarıda kendileri kadar temiz insanlardır.İkinci çocuklarıın 1 yaşına girmesine az kalmış.İlk çocukları Buse ise hatırladığımız kadarıyla 7. sınıftadır şuan.Evlilik herkes de olduğu gibi Aynur Hanımı yıpratsada Aynur Hanım evliliğinden mutlu olduğunu söylüyor.Fakat bizler  Aynur Hanımın yıllar geçmesine rağmen hala güzel,yetenekli,hamaratlıitemiz kalpli olduğunu kendisini sevdiğimizi söylemeden geçemeyeceğiz.Kendisine kucak dolu sevgiler bizden:)

15 Mart 2014 Cumartesi

Merhaba Sevgili Dostlar

Hepinize kahve tadında keyifli bir hafta sonu diliyoruz...

 BALKANLARDAN GELEN SICAK AŞK DALGASI...
  Bugünkü çiftimizin aşkları günümüz adıyla Balkan ülkelerinden Makedonya' da başlamış. Aynı mahallede oturan Hilmi Bey ve Tarif Hanım birbirlerini sevmişler. Evlilikleri 17 Şubat 1967 yılında Türkiye' de gerçekleşmiş.Tarif Hanım aynı mahalleye Hilmi Bey' lere gelin gitmiş. Bu 17 Şubat' da evliklerinin 47. yılına girmiş bulunuyorlar.
   Bursa merkez ile Orhangazi ilçesi arasında uzun yıllar mekik dokuyan çiftimiz uzun yıllardır Bursa' nın Orhangazi ilçesinde ikamet etmekteler. Tarif Hanım eşi Hilmi Bey' i ' mızır adam' olarak nitelendiriyor. Çok sevdiğinden olsa gerek. Birbirlerinin her daim yanında olan çiftimizin dördü erkek ikisi kız olmak üzere altı tane altın gibi evlatları var. Şu anda bütün çocuklarıyla aynı mahallede oturan çift sessiz bir ev düşünemiyor. Kalabalığı seven Tarif Hanım ve Hilmi Bey en büyüğü yirmi yaşında en küçüğü ise sekiz aylık olan dokuz tane nur topu gibi torunları varmış. Torunlarını görmedikleri günler gözlerine uyku girmeyen Balkan aşıkları, her akşam mutlaka çocukları ve gelinleri, damatlarıyla bir Mehmet Efendi Türk Kahvesi içmeyi ihmal etmiyor.
   Duyduk ki Hilmi Bey yakın zamanda ameliyat olmuş. Buradan kendisine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor ve eşiyle sağlıklı daha nice kırk yıllar geçirmesini Allah' tan diliyoruz. Tarif Hanım' ın Hilmi Bey' e olan ricasını da  Cezvende Kaynat Aşkını ailesi olarak iletmeyi boynumuza borç biliriz. Doğayı çok seven Hilmi Bey' in bir müddet dağlara, tarlaya gitmesini istemiyor. 
   Son olarak Sivas' ta okuyan torununu da özlediklerini iletmeyi ihmal etmeyen çiftimize duyrulur; o da sizi çok özlüyor.
  

13 Mart 2014 Perşembe

Merhaba Sevgili Dostlar..



Bugün de yeni bir aşk hikayemiz yayınlıyoruz.İşte bugün ki hikayemiz..
Filiz ve Mustafa ÖZTÜRK çifti...
  Bursa, Orhangazi'de yaşamlarını sürdüren çiftimiz 1992 yılında tanışmışlar ve 1993 yılının 11 Nisan gününde hayatlarını çok kalabalık bir düğün ile birleştirmişler.Mustafa Bey'in anlatımına göre düğün günü kalabalık nedeniyle düğün salonun camından üç kişi düşmüş.Öyle bir kalabalık..Düğünlerinde kameranın kasedi bitiyor ancak üç saatlik düğün bitmiyor.1994 yılının 18 Ağustos günü çiftin ilk çocukları Yeliz dünyaya gelmiş.2003 yılının 1 Ocak günü ikinci çocukları Selin dünyaya gözlerini açmıştır.21 yıllık evli olan Filiz ve Mustafa çiftimiz acı ve tatlı günleri Mehmet Efendi kuru kahvesi ile anımsıyor...

                           

Kahvenin Hatırı




BİR FİNCAN KAHVENİN KIRK YIL HATIRI
Eski bir hikâyedir: Vaktiyle İstanbul'da Yemiş İskelesi 'nde kahvecilik yapan ve başından türlü
 maceralar geçtikten sonra kör olan bir adamdan naklen Üsküdarlı halk şairi Vasıf, ondan da 
naklen Reşad Ekrem şöyle yazmıştır (İstanbul Ansiklopedisi V, 2808):
(Anlatımda dillendirme farkı olsa da, özde aynıdır) Eski bir hikâyedir. Vaktiyle İstanbul'da 
Yemiş İskelesi'nde kahvecilik yapan bir adamın başından geçmiş. Bir gün bu adamın 
kahvehanesine bir yeniçeri gelip…
- Hey arkadaş! Hep müşterilerine birer kahve yap, lakin şu kâfire yapma, demiş. Kâfir dediği de 
bir köşede oturup nargile içen yabancı bir gemi kaptanı imiş. Kahveci, birer kahve yapıp müşterilere
 dağıtmış. En sonra da ayrıca iki kahve yapıp kaptanın yanına oturmuş. “Kaptan, biz de seninle
 içelim birer kahve” demiş. Bunu gören yeniçeri….
- Heeyy!.. Ben sana o kafire kahve yapma diye tembih etmedim mi?” diye kükreyince kahveci de…
- Ne haddime ağam, kaptana yaptığım kahve senden değil, ocaktandır” demiş.
Aradan zaman geçmiş. Sisam adasında büyük bir isyan baş göstermiş. Kahveci de seferberlik 
emriyle adaya sevk edilmiş. Sisam'da isyan çıkaran çeteler, ele geçirdikleri Türk esirleri bir 
meydanda açık arttırmayla satarlarmış; arttırıp alan da hemen oracıkta boğazlayıp kesermiş. 
Esirleri boğazlamak için ödenen para da “kutsal isyan” hareketine bağış sayılırmış.
Gün gelmiş, Yemiş İskelesi'nin kahvecisi de isyancıların eline esir düşmüş ve diğer esirlerle 
birlikte o meydanda satışa çıkarılmış. O sırada tepeden tırnağa silahlı, zengin giyimli bir 
adam girmiş meydana. Esirleri gözden geçirdikten sonra bir iskemleye oturmuş. Açık arttırma 
başlamış. On akçe, yirmi akçe, yirmi beş akçe gidiyormuş. Sıra kahveciye gelince iskemlede
 oturan o silahlı adam yekten, “ 50 akçe!”, diye bağırmış. Kahvecinin para etmez perişan 
halinden midir, adamın silahlı heybetinden mi, yoksa iki yanında dikilen yarma gibi muhafızlarından 
mıdır, kimseden gık çıkmamış. Arttıran olmayınca da esiri alıp muhafızlarının arasında şehirden 
çıkartmış. Zavallı kahveci, "Beni evine götürdüğüne göre kim bilir ne işkencelerle öldürecek!?.."
 diye düşünürken ıssız bir yerde durmuşlar. Tepeden tırnağa silahlı adam kahvecinin karşısına geçip
 iki eli belinde dikilmiş.
- Beni tanıyamadın anlaşılan. Korkma! Sen beni tanımadın ama ben seni tanıdım. Hani vaktiyle 
Yemiş İskelesi'nde bir yeniçerinin hakaretine rağmen bana kahve ikram etmiş ve kendi kahveni de 
yanıma oturup içerek beni onurlandırmıştın ya!”…. deyince, kahveci sevinçle kucaklamış adamı.
Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır derler bu yüzden. Onlar ki bir fincan kahvenin hatırını sayarlar,
asi de olsa, şakî de olsa, düşman da olsalar mert adamlardır.

12 Mart 2014 Çarşamba

Merhaba Bizi Takip Eden Dostlar

Merhaba Bizimle Olan Sevgili Dostlar...
Yeni aşk,yeni bir evlilik hikayesiyle sizlerleyiz...Umarım hepiniz iyisinizdir...Evet işte yeni hikayemiz..Yıl 1990'da evlendi çiftimiz...adları Birgül-Veli ÖNAL...Belki bir aşk kıvılcımıyla başlamadı ama aşka dönüştü sonrasında bu hikaye...Biliriz ki eski yıllarda görücü usulüyle evlilik çok oluyordu..Bu çiftimizin evliliği de işte böyle oldu.Birgül Hanımın evlilik yaşı gelmişti.Aynı zamanda Veli Beyinde...Birgül Hanımın eniştesi daha önceden Veli Beyi tanıdığı için ona evlilikte Birgül Hanımı düşünmesini fikir olarak söylemiş.Bunun üzerine Birgül Hanımın evine Veli Bey ailesi ile görücü usulüyle istemeye gitmiştir...Böylece aşkın ilk kıvılcımı burada başlamış oldu.Şuan dört çocuk sahibiler.Mutlu ve tüm zorluklara göğüs geren ailemizin birlikteliği tam 23 senedir sürmüş ve hala devam etmektedir.Eğer sizlerinde böyle hikayeniz varsa sayfamızla paylaşmanızı bekliyoruz..
(Veli Bey ve  Birgül Hanım)
(Kahve Tepsileri)

10 Mart 2014 Pazartesi

Yeni Bir Güne Merhaba

Bugünden itibaren sizlerden gelen aşk hikayelerinizi blogumuzda paylaşmaya başlıyoruz.Sizde eşinizle ya da sevgilinizle yaşadığınız aşk hikayenizi veya anı olarak sizlerde iz bırakan öykünüzü bizlerle paylaşmaya ne dersiniz? Evet derseniz biz burdayız.İşte ilk aşk hikayemiz...


Bu resimdeki çiftimizin evlilik hikayesi yıl 1988'de başlıyor.Bayanın ismi Nurcan, beyefendinin ki ise Salim...Salimin ablasıyla Nurcanın abisi 1988 tarihinden 5 yıl önce evlenmişti.Salim doğuda bir köyde yeni bir sınıf öğretmeni olarak atanmıştır.Ve dayanamayıp bir gün annesine ve ablasına Nurcan'ı onunla evlenmek istediğini söyler.Salim'in ailesi de böylece Nurcan hanımı istemeye gidiyor.31 ocak 1989 'da evlenirler ve 1 şubat 1991'de ilk çocukları çağrı dünyaya gelir...

8 Mart 2014 Cumartesi

Mehmet Efendi Kuru Kahvesi Nasıl Yapılır?

MALZEMELER: 2 Kişilik 
2 kahve fincanı soğuk su 
2 çay kaşığı dolusu Mehmet Efendi Kuru Kahvesi
Toz şeker (Orta kahve sevenler için 1 çay kaşığı toz şeker. Şekerli kahve sevenler için 2 çay kaşığı toz şeker.)


YAPILIŞI: Cezveye kişi sayısına göre soğuk suyu koyup üstüne şeker ve Mehmet  Efendi Kuru Kahvesini ekleyelim. Ocağa koymadan kahve ve su birbirine iyice özleşene kadar kaşıkla karıştıralım.(Bu karıştırma işlemini yaparken bile  hava kabarcıkları oluşacak kahve köpürecektir.) Ocağın kahve gözü denilen en küçük gözüne cezveyi koyup en kısık ateşte hiç karıştırmadan pişmeye bırakalım.Kahve yanlarından hafif kabarınca ocaktan alıp, üst kısmından (sadece köpüğünden) fincana kahve koyalım ve cezveyi tekrar ocağa indirelim.Ocağın altını tam açıp kahvenin kabarmasını bekleyelim.Kahve kabarınca hemen altını kapatıp fincana havadan ve hızlı bir şekilde kahveyi dökelim.Kahveyi kesinlikle kaynatmayalım. Hemen servis yapalım.

Kahveci Mehmet Efendi Tarihçesi

                               
                                          KURU KAHVECİ MEHMET EFENDİ
Türk Kahvesi'nin en tanınan markası.
19. yy sonlarına kadar Türk Kahvesi, çiğ çekirdek olarak satılıyor ve evlerdeki kahve tavalarında kavrulduktan sonra el değirmenlerinde çekilerek içilebiliyordu. Bu durum; Ali Rıza Efendi'nin işlettiği baharat ve çiğ kahve satan dükkânın, oğlu Gökhan Efendi tarafından devralınmasına kadar sürdü.
1857'de İstanbul Fatih'te doğan Mehmet Efendi, Süleymaniye Medresesi'nde eğitim gördükten sonra babasının dükkânında çalışmaya başladı. 1871 yılında işin başına geçen Mehmet Efendi, çiğ kahveyi kavurup dibeklerde öğüterek müşterilerine hazır olarak satmaya başladı. Böylece İstanbul Tahmis Sokakta taze kavrulmuş, mis gibi kahvenin kokusu da çevreye yayıldı. Kahveyi öğüterek ilk kez hazır olarak kahveseverlere sunan Mehmet Efendi, bu yenilik ve müşterilerine sağladığı kolaylıkla kısa sürede tanınarak "Kurukahveci Mehmet Efendi" diye anılmaya başlandı.